İdea Yayınevi / Modern Tin / Aziz Yardımlı
 
eski anasayfa_
online alış-veriş_
 
 
 
Kuram ve Kılgı

Kuram ve kılgı ilişkisi önce düşünürüm, sonra yaparım ilişkisi değil, ama Düşünce Eylemdir ve Eylem Düşüncedir ilişkisidir.

Kılgı yalnızca ‘davranış’ değildir; düşünce gerektirir. Davranış hayvanlara da uygulanan daha genel bir adlandırmadır ve örneğin ‘içgüdüsel davranış’tan söz edilir, içgüdüsel 'kılgı'dan değil. ‘Kılgı’ — daha özel olarak ‘eylem’ — içgüdüsel, dürtüsel değildir. Duyunca bağlıdır. Böylece ahlaksaldır, Doğruyu ve Eğriyi, İyiyi ve Kötüyü ayırdedebilen bir varlığa özgüdür. Aynı zamanda özgürlük kılgının, eylemin özüdür, çünkü özgürlük istençtir.

Eylem ancak özgür Kişiye aittir. Kölenin eyleminden, kılgısından söz edilemez, çünkü istenci kendisinin değil, efendinindir. Ancak özgür birey moral bir varlık olabilir, eylemde bulunabilir, sorumlu tutulabilir. İnsan Haklarının gelişiminde ulaşılabilecek en yüksek nokta ilkesel olarak ve edimsel olarak istenç özgürlüğü, kendi özgürlüğünün yalın bilincidir, çünkü özgürlük istencin özüdür, istencin edimselleşmesidir. Kendi istencini kazanmak, dışsal yetke, baskı, denetim, zor, şiddet biçimlerinin bilincinde olmak ve böylece onları yadsımak — bu Tinin gelişim sürecinde, Dünya Tarihinin kendisinde henüz milyarların ulaşamadığı bir noktadır.

Bastill'in Basılması / 1789
'Kılmak' İstence aittir. 'Kurmak' da İstence aittir, çünkü İstenç Düşünce ile birdir. Düşüncesiz bir istenç kendi kavramına aykırıdır. İçgüdü, dürtü, eğilim vb. Devrim yapmaz. Devrimi İstenç yapar, düşünce yapar, ve salt bu nedenle ancak Özgürlük tarafından ve ancak Özgürlük uğruna yapılır. Buna göre süreklidir ve bilinçlerdeki en son kölelik kalıntısının silinmesine dek ereğine ulaşamaz. İstenç Kavramı zor yoluyla, kölelik yoluyla özgürlüğün olanaksız olduğunu imler, ve bütün bir Tinin özgürlüğe eğitimi Tinin kendi iç direncini yenmek zorundadır.

Hegel / Tüze Felsefesi

 

Hegel / Philosophie des Rechts (1821)

§ 4

§ 4

Ek. ... Düşünce ve İstenç arasındaki ayrım yalnızca kuramsal ve kılgısal tutumlar arasındaki ayrımdır.

... Buna karşı kılgısal tutum düşünmede, ‘Ben’in kendisinde başlar ve önce karşıt tutum olarak görünür, çünkü bir tür bölünme yaratır. Kılgısal ya da etkin olduğumda — ki davranıyor olduğum anlamına gelir — kendimi belirlerim, ve kendimi belirlemem yalnızca bir ayrım koymam demektir. Ama koyduğum bu ayrımlar da yine benim ayrımlarımdır, belirlenimler bana dönerler, ve uğruna çabaladığım amaçlar bana aittir. Şimdi bu belirlenim ve ayrımları dışarıya bırakacak olursam, eş deyişle dış dünya denilen alana koyacak olursam, gene de benimkiler olarak kalırlar: Benim yaptıklarım, benim ettiklerimdirler, benim tinimin izini taşırlar. Eğer bu yalnızca kuramsal ve kılgısal tutumlar arasındaki ayrım ise, şimdi aralarındaki ilişkiyi vermeye geçebiliriz. Kuramsal özsel olarak kılgısalda kapsanır: İkisinin ayrı oldukları düşüncesinin karşısında olmalıyız, çünkü Us olmaksızın hiçbir İstenç olamaz. Karşıt olarak, İstenç kuramsalı kendi içinde taşır: İstenç kendini belirler; bu belirlenim ilk olarak içsel birşeydir: İstediğim şeyi kendi ‘önüme koyarım’ [= tasarlarım], benim için nesne olur. Hayvan içgüdüye göre davranır, içsel birşey tarafından güdülür ve böylece o da kılgısaldır, ama bir İstenci yoktur, çünkü istemekte olduğunu düşünmez. öte yandan bir insanın İstenç olmaksızın kuramsal olarak davranması ya da düşünmesi eşit ölçüde olanaksızdır, çünkü düşünürken aynı zamanda o denli de etkinizdir. Düşünülenin içeriği hiç kuşkusuz varolan birşey biçimini kazanır, ama bu varolan bizim etkinliğimiz yoluyla koyulmuş dolaylı birşeydir. Bu ayrı tutumlar öyleyse ayrılamazdır: Bir ve aynıdırlar, ve ister düşünme, isterse isteme olsun, tüm etkinliklerde her iki kıpı da bulunur..

Hegel

Zusatz. ... Der Unterschied zwischen Denken und Willen ist nur der zwischen dem theoretischen und praktischen Verhalten,

Das praktische Verhalten fängt dagegen beim Denken, beim Ich selbst an und erscheint zuvörderst als entgegengesetzt, weil es nämlich gleich eine Trennung aufstellt. Indem ich praktisch, tätig bin, das heißt handele, bestimme ich mich, und mich bestimmen heißt, eben einen Unterschied setzen. Aber diese Unterschiede, die ich setze, sind dann wieder die meinigen, die Bestimmungen kommen mir zu, und die Zwecke, wozu ich getrieben bin, gehören mir an. Wenn ich nun auch diese Bestimmungen und Unterschiede herauslasse, das heißt in die sogenannte Außenwelt setze, so bleiben sie doch die meinigen: sie sind das, was ich getan, gemacht habe, sie tragen die Spur meines Geistes. Wenn dieses nun der Unterschied des theoretischen und praktischen Verhaltens ist, so ist nunmehr das Verhältnis beider anzugeben. Das Theoretische ist wesentlich im Praktischen enthalten: es geht gegen die Vorstellung, daß beide getrennt sind, denn man kann keinen Willen haben ohne Intelligenz. Im Gegenteil, der Wille hält das Theoretische in sich: der Wille bestimmt sich; diese Bestimmung ist zunächst ein Inneres: was ich will, stelle ich mir vor, ist Gegenstand für mich. Das Tier handelt nach Instinkt, wird durch ein Inneres getrieben und ist so auch praktisch, aber es hat keinen Willen, weil es sich das nicht vorstellt, was es begehrt. Ebensowenig kann man sich aber ohne Willen theoretisch verhalten oder denken, denn indem wir denken, sind wir eben tätig. Der Inhalt des Gedachten erhält wohl die Form des Seienden, aber dies Seiende ist ein Vermitteltes, durch unsere Tatigkeit Gesetztes. Diese Unterschiede sind also untrennbar: sie sind eines und dasselbe, und in jeder Tätigkeit, sowohl des Denkens als Wollens, finden sich beide Momente.


Kuram ve Kılgı

Kuram kılgı ile ilişkisinde düşünüldüğü zaman tasarımsal (yaklaşık) kullanımlarından ayrılır. Kuram varsa kılgı da vardır, ve kılgı yoksa kuram da yoktur. Kılgının yokluğunda henüz öznel yan da eksiktir: Bir insan İyi olanı yapamıyorsa İyinin bilgisinden (kuramdan) yoksundur. Bu çıkarsamaların öncülü Sokratik 'insan her zaman iyi olanı ister ve yapar' ilkesidir. İnsan ussal bir varlıktır, ve eylemindeki ussallık hayvandan ayrı olarak onu düşünerek, bilerek yapıyor olmasıdır.

Rus Devrimi sırasında Lenin kalabalığa sesleniyor

Öte yandan her kılgının bir düşüncenin, kuramsal bir yanın eşliğinde olduğunu doğrulamak daha kolaydır, çünkü kılgı insan istenci olmaksızın yer alabilen içgüdüsel, dürtüsel bir davranış değildir. İstenci çıplak doğal dürtüden ayıran şeyin bilinç olması ölçüsünde, İstenci ve Düşünceyi ayırmak geçersizdir.

Kılgı Kuramın ne olduğunu bir kez de gün ışığında sergiler. Kılgı kitlelerin kılgısı olduğu ölçüde Kuram da kitlelere aittir. İnsanlar düşünmedikleri, kurmadıkları, kuramsallaştırmadıkları şeyleri isteyemezler ve yapamazlar.

Özgürlük ancak özgürlük bilincine, özgürlüğün bilgisine ulaşıldığı zaman kılgıya geçebilir ve buna göre dışarıdan özgürlük dayatmak geçersizdir. Dünya bilincinin henüz özgürlük bilincine erişmemiş engin alanlarında özgürlük bilincine bağlı yasaların, kurumların, düzenlemelerin dolaysızca kılgıya geçememesinin nedeni budur. Özgürlük bilinci Zamanda kazanılır, ve bunun uzunluğu ya da kısalığı hiç kuşkusuz görelidir. Özgürlük yalnızca yasanın altında durmak değildir. Özgürlük için Yasa hiç kuşkusuz zorunludur. Ama özgürlük yasada kendi istenci ile karşı karşıya gelmek, yasayı kendi istenci ile özdeşleştirmektir. Bu düzeye dek demokrasi, halk egemenliği, halk yönetimi ancak ve ancak halkın kendi istencini yasa yapabileceği denli olgun ve bunu isteyeceği denli özgür olduğu zaman işlerlik kazanır. Bu bilincin yokluğunda, geniş nüfus alanları için kaos ancak boyuneğme yoluyla önlenir. Hiçbir despot, tiran, diktatör, zorba halkın özgürlük bilincinden yoksun olması koşulu dışında Devlet gücünü elinde tutamaz. Buna göre halkın despotlar için onayı özgürlük bilincinin yokluğudur.

 
 
 
İdea Yayınevi / Hegel’in Nesnel Tin Dizgesi / Aziz Yardımlı / 2014